sabre_reservation_1960

Genel Dağıtım Sistemleri (GDS) ve Havayolu Şirketleri

American Airlines’ın SABRE adını verdiği rezervasyon sistemini devreye soktuğu 1960′lardan bu yana havayolu şirketleriyle rezervasyon sistemleri (GDS) yapışık ikizler gibidir.

İlk yıllarda bizzat havayolu şirketlerinin mülkiyetinde olan rezervasyon sistemleri, özellikle ‘birinci ekran’da görünme meselesi yüzünden anti-rekabet şikâyetlerinin baş rolü oynamaya başlamasıyla birlikte kanunî olarak havayolu şirketlerinin bünyesinde ayrılarak ayrı bir şirket olmaya zorlanmışlardır.

“Birinci ekran da nedir?” diyen yeni nesillere bu işi açıklamanın en kolay yolu, Google’da bir arama yapıldığında ilk sayfadaki sonuçların arasında çıkıp çıkmama meselesi demek olacaktır herhalde.

Eski zamanlarda bazı havayolu şirketlerinin, kendilerine ait rezervasyon sistemlerine müdahale ederek, rakip şirketlere ait uçuşların ilk sayfanın altlarında ve hatta sonraki sayfalarda çıkmalarına yol açtıkları bilinen bir gerçek.

Günümüze gelindiğinde ise, yukarıda da belirttiğim üzere, genel dağıtım sistemlerinin (GDS) havayolu şirketlerinden nispeten bağımsız bir yapıya sahip olduklarını görüyoruz.

Dünya genelinde bakıldığında çok yüksek rakamlara ulaşmış olan yıllık rezervasyon sayıları, GDS şirketleri ile havayolu şirketlerinin imzaladıkları anlaşmaları son derece önemli bir hale getirdi.

Yıllık GDS maliyetleri yükseldikçe, havayollarının çözüm arama inisiyatifleri de güçlendi.

ABD’deki büyük havayolu şirketlerinin 2006 yılında imzaladıkları beş yıllık GDS anlaşmaları önümüzdeki sene yenilenmek durumunda. Ve hazırlıklar daha şimdiden yapılmaya başlandı.

ATW’nin Nisan sayısında bu konuda faydalı bir makale mevcut.

“In-house” rezervasyon sistemi kullanan şirketlerin bu noktada nispeten avantajlı olduklarını söyleyebiliriz.

İyi bir temele dayandırılıyorsa, bu şirketlerin internet üzerinden sattıkları her bilet, yapılan her rezervasyon, GDS’lere para ödemeden yapılan işlem anlamına geliyor.

Büyük şirketler bir yandan internet satışlarına ağırlık vererek bu avantajı kullanmaya çalışırken, diğer taraftan da acente kanalına doğrudan ulaşmanın yolunu arıyor.

Rezervasyon verilerini XML formatı üzerinden acentelere ulaştırmak bunlardan bir tanesi. Hatta American Airlines’ın GDS’lere tavsiyesi de yine XML ile bağlantı kurulması yönünde.

Havayolu – GDS ilişkisinde uç nokta Easyjet olsa gerek.

Kurulduğu günden bu yana acente kanalı ve GDS şirketleriyle çalışmaktan uzak duran şirketin ulaşmış olduğu başarı, “legacy carrier” olarak tanımlanan eski, büyük, network taşıyıcı şirketler tarafından imrenilerek seyrediliyor.

Ama daha uzunca bir süre klasik şirketler, GDS boyunduruğundan kurtulamayacak gibi görünüyor.