Kitap Notları: Ben Tayyareci Fethi

Nihayet Türk edebiyatında da havacılık romanları artık görünür oldu.

Mehmet Coral’ın Kuş Ölür Sen Uçuşu Hatırla Bir Göksevda Poetikası ile Serdar Çekinmez’in Tayyare’sinin yanına Tufan Sevinçel’in Ben Tayyareci Fethi adı romanı da katıldı.

(ISBN: 978-605-793-297-6)

637 sayfa

Bir roman… Hem de biyografik… Yazarının ifadesiyle “İlk hava şehidimizin sergüzeşt-i hayatiyesi ve Dersaadet-İskenderiye Sefer-i Havaiyyesi’nin hikâyesi…”

Aralık 2018’de Cinius Yayınları tarafından yayınlanan Ben Tayyareci Fethi adlı biyografik roman, ülkemizde eşine az rastlanır bir şey yaparak bir havacının hayatını kurgulaştırarak roman formunda vermekle kalmamakta, yine ülkemizde hayli zayıf olan biyografik roman türüne de anlamlı bir katkı yapmaktadır.

Bunun yanında, Ben Tayyareci Fethi, ülkemizdeki bir elin parmağını geçmeyecek havacılıkla ilgili kurgu metinlerin neredeyse tamamının yapamadığı bir diğer önemli şeyi başararak; hem havacılıkla ilgili sarih ve anlaşılır bilgilere yaslanırken hem de bir kurgu eserin sahip olması gereken edebi niteliklerden de ödün vermemektedir.

Sanırım bu hususun daha iyi anlaşılması adına eser sahibinin daha yakından tanınması elzemdir.

Yazar, Tufan Sevinçel, esasında bir insan kaynakları profesyoneli.

İş hayatını 2006 yılında tüm enerjisini pilotluk ve havacılık alanına hasretmek için noktalayan Sevinçel, eserde yer alan özgeçmişinden öğrendiğimize göre aynı zamanda dünya etrafında uçan ilk Türk pilotu (circumaviator) unvanına da sahipmiş.

Kuşkusuz, yukarıda bahse konu havacılık bilgisinin esere yansıması ve Tayyareci Fethi beyin hayatını edebi bir kurguyla anlatılmasında yazarın havacılık ilgisi ve bilgisinin önemi büyük.

Zira, eseri okuyanların da muhakkak göreceği üzere yazar, kitabı yazma amacını ve sürecini anlattığı önsözde bu hususa şöyle değinmiştir:

“Eğitim sırasında yaşadıkları, meteorolojik koşullar, iniş ve kalkış sırasında hissettikleri, bir uçak sesi duyunca kalbinin hızlı atmaya başlaması gibi duygusal konuları,  birçoğuna kendisi de şahit olmuş bir pilot olarak, havacılığa uzak bir yazara göre çok daha iyi tasvir edebileceğimi düşündüm.” (s.14).

Tayyareci Fethi Bey

Ben Tayyareci Fethi, yazarın ilk kitabı olmasa da ilk kurgu eseri.

Buna karşın, olgun anlatımı, yerinde diyalogları, satır aralarına ilişmiş tarihsel bilgiler yanında özellikle o dönemin hem havacılık terimleri hem de günlük konuşmalarındaki Osmanlıca ifadeler düşünüldüğünde, yazarın hayli meşakkatli bir işin altından kalkmak için sıkı bir çalışma yaptığını düşünüyor insan.

Nihayetinde kendisi de, kitap için yaptığı araştırmalarda Fethi beyin eğitim aldığı Bristol Havacılık Okulu başta olmak üzere birçok mekana ve arşive gittiğini, dahası Fethi beyin şehadete ulaştığı Dersaaddet – İskenderiye seferinin havasını daha iyi anlayabilmek için bu güzergahta da hem havadan hem de karadan incelemeler yaptığını öğrenmekteyiz.

Ayrıca, yazar, Fethi beyin katıldığı Balkan Harbi ile ilgili olarak Sofya Havacılık Müzesi ile birlikte Atina, Selanik ve Makedonya’da da araştırmalar yaptığını belirtmektedir.

Yazarın, söz konusu bu araştırmaları yanından başta Tasvir-i Efkâr olmak üzere dönemin önemli gazetelerinde yer alan havacılık haberlerini taradığı ve Balon Yahud Mütesaid ül-Heva ile Alem-i İslam’da Teyyarecilik gibi Osmanlı havacılık kaynaklarına da başvurduğu anlaşılmaktadır.

Eserin Fethi beyin yaşamını ele alış tarzı bağlamındaki özgün yönü, yazarının da esasında önsözde belirttiği ve esere konu kişinin hayatının her ayrıntısına ilişkin bilgi eksikliğinin yazarı eseri bir roman olarak kurgulamaya mecbur bırakmasıdır.

Bu husus oldukça önemlidir. Zira bu mecburiyet eserin ve dolayısıyla Fethi beyin yaşamının, zaman zaman çok yerinde kullanılan görsellerle desteklenerek daha zengin ve gerçek ile kurgunun iç içe geçtiği bir anlatı inşasını olanaklı kılmıştır.

Bu olanak da, yazara hem Türk hem de uluslararası bağlamdaki resmi havacılık tarihini sorgulamanın yanında onu yeniden kurgulamasına da imkan vermiştir.

Özellikle eserde yazarın havacılığın resmi tarihindeki “ilkler” yaklaşımına karşı sorgulamalara gittiği iki örnek üzerinden anlaşılabilir. Türk havacılık tarihi yazınındaki ilk pilotun Fesa (Evrensev) Bey olduğuna ilişkin resmi tarih anlatısına karşı, yazar Münif Paşa’nın oğlu Hüseyin Münif ve veteriner öğretmen Sadi Fuad’ın, esasında Türk tarihine geçen ilk sivil pilotlar olduğunu zikretmektedir.

Benzer şekilde, havada motorlu ilk uçuşu yapanların Wright Kardeşler olduğu kabulüne de şüpheyle yaklaşan yazar, Almanya’dan ABD’ye göç eden ve Wright Kardeşler’in 1903’teki uçuşundan önce 1901 ve 1902 yıllarında iki aletli uçuş gerçekleştirdiğini iddia eden Gustav Albin Weisskopf’ı öne çıkarmaktadır.

Son olarak, kitabın en ilginç ve sürükleyici bölümünün (haliyle en hacimlisinin de) İskenderiye seferi ve Fethi beyin şehadeti olduğunu belirtebiliriz.

Böylesi bir sefer fikrinin başta Enver Paşa olmak üzere dönemin İttihat ve Terakki ileri gelenleri tarafından Jules Védrines gibi Avrupalı havacıların memleketlerinden Kahire’ye yaptıkları seferlerin sonucundan ortaya çıktığının altı çizilirken; o dönemde böyle bir seferin Osmanlılar için neden yapılması gerektiği ve yapılmasının niçin bu denli zor olduğu başarıyla betimlenmektedir.

Bu bölüm, okuyucuya adeta bir sinema filmi izler gibi seferi canlandırırken, şehadete yaklaşılan bölüme doğru maalesef gerilim dozu bir nebze düşmekte ve okuyucu buna pek hazırlanmadan bu olay cereyan etmektedir.

Buna karşın, kitap bittiğinde Osmanlı’nın son dönemine havacılık penceresinden tanıklık etmenin hazzı ve yoğunluğu okuyucunun zihnini uzun bir müddet meşgul etmektedir. Umalım ve dileyelim ki, Tufan Sevinçel yazmaya devam eder.


Posted

in