Hava Korsanlığı

Havayolu seyahatlerinin yaygınlaşarak dünya kamuoyunun gündemine daha fazla girer olması, uçakları ‘sıra dışı’ niyetleri olan kişi veya grupların hedefi haline getirmeye başlamıştı.

1931 yılının şubat ayında bir Peru uçağının kaçırılması, tarihe kaydedilen en eski uçak kaçırma olayıdır.

Bu olayın ardından 1948’e kadar geçen uzun bir dönemde bu tarz bir eyleme rastlanmamıştır.

Ancak 1960’ların sonlarına doğru dünya üzerinde yaşanan siyasî hareketlenme ve çalkantılar, hava korsanlığını tüm dünya kamuoyunun dikkatini çekmede en kolay yol haline getirmiştir.

1968-1972 yılları arasında uçak kaçırma olayların adeta bir patlama yaşanmıştır.

Söz konusu beş yıl içerisinde toplam 303 vaka bulunuyor.

Gerek yolcu gerekse kabin ekibini çok ciddi bir hayatî tehlike ile karşı karşıya bırakan kaçırma olaylarını protesto etmek ve daha sıkı emniyet tedbirleri alınmasını sağlamak amacıyla 20.06.1972’de pilotlar tarafından dünya çapında bir günlük greve gidilmiştir.

Aslında hava korsanlığı olaylarının artış göstermeye başladığı ilk yıllarda tedbir amacıyla 14.09.1963’te Tokyo Anlaşması ve 16.12.1970’te Lahey Anlaşması imzalanmıştı.

Ancak olayların önüne geçilememesi üzerine bu kez Montreal’de yapılan bir konferans neticesinde, 26.01.1973’te yeni bir anlaşma daha imzalanmıştır.

Alınan yeni tedbirlerle artırılan emniyet şartları hava korsanlığı olaylarının hızını bir nebze de olsa kesmiştir.

1968-1972 arasında yıllık ortalama altmışa ulaşan olaylar, 1973’te 23’e, takip eden yıllarda ise sırasıyla 21, 19 ve 16’ya inmiştir.

Daha sonraki yıllarda bir miktar artış gösterse de, bir daha 1968-72 arasındaki rakamlara hiç bir zaman yükselmemiştir.

O günlerden bu yana yıllık uçak sefer sayılarındaki büyük artışı da göz önünde bulundurursak, aslında hava korsanlığı olaylarında bir hayli düşüş yaşandığını söyleyebiliriz.

Zaman içerisinde olaylarda azalma olmakla birlikte, gerek havayolu şirketleri üzerindeki gerekse tüm dünya siyasetine etkisi sebebiyle, 11.09.2001’de ABD’de yaşanan uçak kaçırma olayları, bu konudaki zirve noktasını oluşturmaktadır.

Organize edilişi ve perde gerisindeki aktörlerinin kim olduğu, yapılan resmî açıklamalara karşın analitik ve şüpheci düşünce yapısına sahip kişiler açısından halâ bir muamma olan 11 Eylül saldırılarını takip eden aylarda bir çok havayolu şirketi batmış, bazıları da iflasın eşiğinden dönmüştür.

11 Eylül’ün ardından geçen iki yıl içerisinde ABD havayolu sektörü yaklaşık 20 milyar USD zarar ederken, 100.000 civarında çalışan işini kaybetmiştir.

United Airlines ve US Airways olaydan kısa bir süre sonra iflas bayrağını çekerken, takip eden yıllarda da gerek ABD gerekse dünyanın diğer ülkelerindeki havayolu şirketlerinden benzer haberler sıkça duyulur hale geldi.

2005 yılının sonuna doğru Delta Airlines ve Northwest, iflas konvoyuna katıldı.

Avrupa tarafında ise Swiss Air’in batışı, adını Swiss olarak değiştirmesi ve sonrasında yine başarılı olamayarak Lufthansa tarafından satın alınışı (2005) 11 Eylül’ün Avrupa tarafındaki en dramatik yansımasıdır.


Posted

in